EMİNE EBRU ile yeni çıkan kitabı La Frida üzerine söyleştik. (kafekültür)
Sizce Frida olmak mı Frida'yı yazmak mı daha büyük bir cesaret ve ruhsal çıplaklık barındırıyor kendi içinde?
Tabii ki Frida olmak daha büyük cesaret gerektiriyordu. En azından onun için. Frida olmak başlı başına cesaretin esareti demek.Ben daha çok onunla konuştum, Frida'yı yazmadım. Onun "la vida" kaleminin devinimlerini ta içimde kabul ettim ve kendimi tamamen onunla tinsel bir iletişime bıraktım. Arkası da geldi. Şu var ki Frida olmak artık mümkün değil, çünkü Frida artık yok, yani o artık her yerde her şeyin içinde ve üstünde. Yani Frida her şey. Yine bu iletişim, onunla kurduğumuz bu diyalog bu kitapla bitmedi. Yarından da yakın.
La Frida. La Vida Frida. Kitabınızın adının Frida Kahlo'nun "viva la vida!" ünleminin uzantısında olduğu görülüyor. Bu bir biyografik-roman da aynı zamanda. La Frida'yı sizi yazmaya iten temel gerekçe ve ihtiyaçlar nelerdi?
Öncelikle, itirafa bile gerek duymadan, onun evrensel popülerlik durumundan etkilendiğimi söylemeliyim hemen. Sonrasında bir yazar olarak -hele ki ikinci anlatı kitabımda- almak zorunda olduğum risk beni açıkçası cesaretlendirdi. Frida Kahlo'nun bir edebiyatçı olarak hem üzerine çıkmadan hem de altına düşmeden; onun yanlarında ve dolaylarında, erkek yazarların hiç anlayamayacağı sınırlarda ve söylemlerde onun cesaretini işlemek, "onu anlatmak", yazarlık maceramın en güzel anları demek oldu benim için. Sadece bu kişisel zevk için bu kitabı kaleme aldım diyebilirim.
O halde şunu sormak istiyorum: Frida Kahlo'nun son zamanlardaki aşırı popülerliği neler düşündürüyor sizde? Ona neler getiriyor ondan neler götürüyor? Size de elbette...
İyi şeyler düşündürüyor. Sanatın aşırısından kimseye zarar gelmez. Zaten dünyamızdaki tek felsefi sorun da aşırı sanatsızlığımız değil mi? İnsan ile sanatın organik, kozmik, biyolojik, nörolojik çok bağlantıları var. Sanat 6 ya da 7. değil 1. duyumuzdur, bence. Hani algı diyoruz ya, o pratik işte ilk sanat eylemimizdir. İyiyle kötü, güzelle çirkin, olumlu olumsuz tüm çatışmalar orada bize insanlık tiyatrosunu sunar. İşte Frida Kahlo bu tiyatronun en aşkın figürüdür. Bu bakımdan onun artan popülerliğinin, dünya tarihinde son zamanlarda yükselen kadın hareketlerine ve kazanımlarına en düşük profilli tabirle "paralel" olduğunu düşünüyorum ve bu konuda tüm iyimserliğimi koruyorum. La Frida'nın da bir amacı buydu aslında; Frida'nın insani ve uygar yüksekliğini kaybetmemek için yazmak. Ve yazdım.
Şöyle demişsiniz: "Yaşadıklarıyla baş etme yolunu ararken bu dünyaya sıkışmış ruhunu sanatıyla yatıştırmaya çalışmış, sanat tarihinde ‘Frida Kahlo’ olmuş bir kadın." Az önce tüm derinliğiyle açıkladınız, ben buradan daha da konuyu yaymak amacıyla şunu sormak istiyorum: Frida hakkında çok vurucu tespitlerden en yenisi bu... Sanat olmasaydı Frida kim olurdu sizce?
Sanatın hem Frida'yı ne hale getirdiğini ve hem de Frida'nın sanat hangi aşamaya getirdiğini öncelikle ortaya koymak gerekiyor. Frida Kahlo'nun dünyaya sıkışmış ruhu, aynı zamanda insanlığa, özelde ise kadınlara karşı öznel bir öneri aslına bakarsanız. Onun sanatçı olması yaşadıklarının nedeni değil, sonucu gibi geliyor bana. Frida Olmak, belki imkansız, ama onu görmek son derece mümkün. Yaşanan bu pozitif histerinin de neden onun sanatı, tüm hücrelerinde yaşayarak, onu sevenler kadar sevmeyenlere de -ta ki sevinceye kadar- aktarmasıydı. Bunun ötesinde Frida Kahlo bir şey daha yapmıştır, âşık, sevgili, tutkulu, şehvetli, merhametli, onurlu, devrimci, politik, sanatçı, dişi, kendi hikayesinin yazarı, yönetmeni, oyuncusu olarak: Ne yaşadığını ve hissettiğini anlatmamasının ötesinde bunu istemedi de. Sanat olmasaydı Frida Kahlo bence "la vida" olurdu, yani hayatın ta kendisi.
Sanırım Frida Kahlo'nun cesareti sanatının da içine sızarak hayatının da önüne geçiyor. Hem de ne koşullarla: Dünya tarihinin en zorlu yüzyılında, sanatın en çılgın zamanlarında... Yine de tüm bu zorluklar, estetik olarak onun sanatını ve yaşamını daha anlamlı kılmamızı eksik bırakıyor. Daha başka şeyler de olmalı onun büyüsünü yaratan etkenlerin içinde. Nedir onlar sizce?
Büyü, onun adeta kız kardeşi gibi. Aynı zamanda da sevgilisi. Âşığı. Kesilen bacağı da. Tüm dünya, insanlar, çevresi bakıyorsunuz ondan vazgeçmiş, ama o bunların hiçbirinden vazgeçmiyor. Yaşadığı dönemin ilhamlarını barındırsa da bu dönemin eseri olmayan nadir sanatçılardan birisi var karşımızda. Bu yüzden onu çok seviyor, şaşırıyor ve anlayamıyoruz tam olarak. O anlam için yaşamadı kesinlikle. Anlamak için öldü, yaşamak için değil. Ne diyordu? “Yeryüzünde bir gezginiz hepimiz, sizler bunun ötesinde misiniz?”
için tıklayın
