Ada peşini bırakmaz

Arnold Böcklin, L'isola dei morti, 1883, Berlin

2013

Herkes gayet net hatırlıyor: Bundan bir ay önce internete, çok sıkı çekilmiş bir kısa film "düşmüştü"... Gezi olaylarının zirvede olduğu bu dönemde, hikâyesi bu olaylar öncesinde yazılmış ve çekimi planlanmış bu kısa film DurAN adıyla biraz da eylemlerin ruhuna uygun olarak çekildiğinde internette yüz binlerin ilgisine ulaştı. Duran UFO filmi kafalarda çekilmeye devam etti ve o kısa film şimdi bir öykü kitabı... Kısa süre önce GOGLİS NE DEMEK adlı öykü kitabı da yayınlanan Duran UFO yazarı Candan Selman, kitabı hakkında şunları söyledi:
"Bir film çektik. Film tuttu beni içine çekti. Yüzümü gökyüzüne çevirdim, baktım “O” hala orada duruyor. Kentin üstünde koca bir soru işareti…  
Bir anda beliren ve durma süresi arttıkça bir tehdit olarak algılanmaya başlayan bir ‘Duran UFO.’
Sonra kendime sordum; bir şehrin tepesine çökerse tanımlanamayan bir cisim, nerede durur insanoğlu? 
Kiminin gözü onda, kimi unutmuş görünüyor. Dışarıda çocuklar oynuyor. Kapının önüne bir taksi yanaşıyor.  Pencerelerin birinde bir kadın çıplak aşka yürüyor. Hava poyraza kesiyor. Tam kırk sekiz saattir orada öylece duruyor... 
DurAN; zamanın ve mekânın kıyısında, üstüne yaz sıçramış bir yeşil yalan. 
Siz bu yalanın neresindesiniz?" 

-“Goglis Ne Demek?” kapağında şöyle yazıyor: ""2012 Orhan Kemal Öykü Ödülü" yarışmasında derece alan bu kitap yeni ve iyi bir yazarın ayak sesleri." Goglis ne demek?

“Goglis Ne Demek?” kitabın adı olmakla birlikte aynı zamanda kitaptaki öykülerden birinin de adı. Öykünün başkahramanı küçük Ömer; karıncaları, kuşları ve ağaçları rahatsız ederken, goglisin ne demek olduğunu öğrenir ve elindeki sopayı, taşı bir kenara bırakıp, kelimeyi kendisini yalnız hissettiren yakın çevresine karşı bir silah gibi kullanır.  Goglisin ne olduğunu bilmek, gücü elinde tutmak, küçük Ömer’in saffında olmak demektir. Ama bunun dışında, ‘goglis ne demek?’ sorusunun cevabı aslında bütün öykülerin toplamının verdiği hissiyatta saklı. Kitabın kapağını kapatan okurun hissiyatı, belki de küçük Ömer’inkiyle aynı olacaktır. “Uy daha goglis ne demek bilmiyler babaanne!...”

Goglis Ne Demek?Duran UFO


-Kısa yazı geçmişin?

Masal dinlemeden uyuyamayan bir çocuk olarak, okumayı söktükten sonra kendi hikâyelerimi kendim okudum. Sonra hep özendim. Okuduğum kurgular karşısında büyülendim. Ben de yazacağım dedim. İlkokulun ilk yıllarında bir defter edindim yazmak için. Hala durur o defterim. ‘Bit’ adında bir öyküm var. Okullarda çocukların kafasında eğitim alarak, kendilerini geliştiren bitler, dünyayı ele geçiriyor. Sonraki yıllarda biraz korktum sanırım hikâyelerden. Kendime döndüm. Günlükler doldurdum. Sonra kendimi yazdım, sonra çevremi yazmaya başladım sonra korkuyu attım ve tekrar dünyayı ele geçiren bitlere selam çakıp, öyküler kurgulamaya başladım. Dergiler ve sanal ortamdaki edebiyat siteleri reaksiyon almak ve ne yöne gideceğini kestirmek adına kalemime yardımcı oldu.

-Ada nedir sence?

Heybeliada’da doğup, orada büyümüş ve yirmi yılını orada geçirmiş biri olarak, ada benim için ev demek. Ev kelimesinin içi pek çok kavram ve duyguyla doldurulabilir.  Adada yaşamak dışarıdan günü birlik kaçamak yapmaya benzemez. Kaçamazsın adadan. Ada peşini bırakmaz. Bir yandan özgürlüktür ada; bağıra çağıra şarkılar söylersin çamların altında, at koşturursun orada burada, bir yandan tutsaklıktır; bir lodos olur, başın tutar kıpırdayamazsın hiçbir yana. Ama adalılar, uzak da olsa adalarından bir takım tutar gibi görünemez halatlarla bağlıdır iskelelerine. Nüfusu ne kadar olursa olsun ıssızdır her ada. Ama her adalı, adanın keyfini çıkarmak için elinden ne geliyorsa onu yapar. “Halki To Putanaryo” adlı öykümde sık sık tekrarlandığı gibi  ‘çünkü ada çok sessiz eğlence gerek.’

-Ödül almak nasıl bir duygu?

Ödüllendirilmek keyifli bir şey. Yazılıdan iyi not almaya benziyor. Orhan Kemal sevdiğim bir yazar, adına düzenlenen Orhan Kemal Öykü Yarışması da “Goglis Ne Demek?” öykü dosyamın okunması ve Candan Selman isminden çok, öykülerimin adının duyulması bakımından önemliydi benim için.

-Eskiden bütün genç yazarlar aynı zamanda yeni de olurdu ama şimdi genç yazarlar yayınlandıkları andan itibaren bir tamamlanmışlık hissi de veriyorlar... senin gibi...

Bir kitap çıkarmak ‘maliyetini karşıla basalım’ damarını saymazsak uzun ve meşakkatli bir süreç. Dergiler bu bağlamda çok mühim. Edebiyatın mutfağı. Altını üstünü çevire çevire dergilerde pişmek, yarışmalara katılmak, sanal edebiyatta kafa göz yararak var olmaya çalışmak mühim. İnsan arkasında kara bir leke bırakmak istemiyor. O yüzden de ilk kitap artık tamam çıksın dediğin noktaya vardığında ve kendi duruşuna uygun bir yayınevi seni görebildiğinde, kitabına bir yuva bulduğunda her ne kadar yeni bir yazar gibi gözüksen de aslında uzun bir serüvenin sonuna da gelmiş oluyorsun bu yeni başlangıçta.

-Son günlerde ses getiren ‘Duran Ufo’ kısa filminin hikâyesini de siz yazdınız. Biraz anlatır mısınız?

Sadece durarak sessiz bir tehdit oluşturan yapılar, sinema binaları, heykeller, ağaçlar var bu ülkede. Yıllardır belki de orada duruyorlar, kimseye bir zararları yok. Hatta çevrelerine yaydıkları güzellikler var. Ama nedense bir tehdit gibi görülüp, müdahale edilmek isteniyor. Gökyüzünde bir anda beliren ve  durma süresi arttıkça bir tehdit olarak algılanmaya başlayan bir ‘duran ufo’ merkezli gelişti hikâye. Gündemin gün be gün değişmesi ve değişirken bir önceki gündemin önemini yitirmesi ve bu yönde ülkede değişim gösteren duygu ve eylemler de hikâyeyi şekillendiren öğeler oldu. Kısa filmimizi biz sevdik, sanırım insanlar da sevdiler.

-Yeni projeler çalışmalar var mı?

Bir süredir üzerinde oynadığım bir roman var. Ama ben oynamayı severim. Oyunu ne zaman bitiririm tam bilemiyorum. Bunun dışında öyküler toplamaya ve onları hizaya sokmaya çalışıyorum. Çoğu haylaz, yerlerinde pek durmuyor.