Büyükkannemin Defteri

Savaş - ÖZLEM TÜM

Büyükannemin evinden ayrılmamız gerekiyormuş, haberi ilk aldığımızda büyük bir sessizlik çöktü. Anlayamadık, taş ev gereğinden fazla büyük, artık sadece yazdan yaza bir haftalığına geldiğimiz evin yerine modern bina yapılacak. Ev düzenli olacak, geldiğimizde konforlu yaşayacağız. İnternete girebileceğiz. Havuzu olacak…

Her kafadan bir ses çıkıyor.

Büyükannem üçüncü kattaki kilitli odaya çıkıyor, elinde annesinden kalan bir defter ile yanımıza geliyor. Yürümekte zorlanıyor. Nefes nefese, yüzü beyazlaşıyor. Bize hissettirmemeye itina ediyor.
Büyükannemin saçları beyazdı, kırmızı rujunu eksik etmezdi dudağından. Namazını kılar Kur’an-ı Kerim’ini okur, tekrar sürerdi rujunu.

Aynanın karşısına geçer, çoğu zaman kendini seyrederdi. Ya da biz kendini izlediğini sanırdık.
Birkaç kere, elleriyle yüz çizgilerine dokunurken, "sen ne hasretlikler gördün” derken gizlice izlemiştik. Gözlerinden damlalar süzülürdü. Dudağı büzülürdü.

Bugün güçlü duruyordu, sadece sessizdi. Alınan karardan hoşnut değildi, ama karşı çıkamayacağını da artık biliyordu.

Elindeki defterin rengi solmuş, sayfaları sararmış, bazı sayfalar yanmış, yazıların çoğu silinmiş.
Karşımıza geçti, tek kişilik koltuğuna oturdu.

“Kararınıza karşı çıkacak değilim, çocuklar. Ben ne kadar daha yaşarım bilinmez,” diye sözlerini tamamladı. Konuşmamıza izin vermedi.

Eliyle susmamızı ve kendisini dinlememizi işaret etti:

Çıkmaz sokaktaki beyaz taş ev, duvarları kale gibi kalın. Camlar demirli. Kayınvalidem taş eve 15 yaşında gelin gelmiş. Annesi, üç çocuk ve eşi bir arada yaşamaya başlamışlar. 
Ev büyük. Eşi evin en küçüğü, toprakla uğraşıyor. Bu evde gözlerini açmış. Evin her taşında anısı var. Babası cephede çarpışıyor. Her gün yeni bir haber geliyor. Cepheden kimi zaman şehit haberleri kimi zaman güzel haberler de geliyor. 
Cepheye gitmeyen genç adamlar memlekete sahip çıkıyorlar. Herkes üzerine düşen görevi yerine getiriyor. 
Ağabeyleri bekâr. İki ağabeyi var. Kışa az kaldı. Kış ekmekleri yapılıyor. 
Toprakla uğraşırken büyük abisi için haber geldi, doğu cephesi için hazırlıklar başladı. 
Abisini de yolcu ediyorlar, hemen hemen her gün aynı haberler bir başka eve geliyor. 
Herkes benden yemek bekler, iş ister. 
Toyum, koca evi evirip çeviriyorum. Günler geçiyor, halsizliğim başlıyor. Yatmak uyumak istiyorum. 
Kayınpederim savaşta, Batı Cephesi’nde, mevsimler bir bir geçiyor. Kış geldi çattı. Ekmekler bitiyor.
Kışın ortasında eve haber ulaştı. Memleketteki tüm erkekler askere alınacakmış. 
Fatma ile kayınvalidesi yüreklerinde yanan kor ile yolladılar geriye kalan iki genç adamı, cepheye. 
Çıkmaz sokağa uzun zaman uğrayan olmadı, günler geçti. Bir haber ulaştı, yaşlı erkekler batı cephesinde. 
Kadınlar, çocuklar bir başlarına kalakaldılar. Erkek çocuklar toprak ekip biçmeyi öğrendiler. Kadınlar ve kız çocukları yemek yapma, dikiş dikme, çocuk dünyaya getirme konusunda ustalaştılar. 

Sayfaları çeviremez oldu, ses kısıldı, dikkat dağıldı. Gözleri küçüldü.

“Yoruldum, bana bir bardak su verir misiniz?” diye torunlarından su istedi. Ev halkı modern yapılacak evden vazgeçmişlerdi, bu taş evin neleri sakladığını fark ettiler. Gözlerden akan yaş, geçmişte yaşanılan zorluğun bugün yaşanılan yapay hayatı gözler önüne sermişti.

Kadınların bir başlarına çocuk doğurdukları, çocuk büyüttükleri, cepheye yemek, erzak taşıdıkları gerçek hayattı.

Büyükanne, suyunu tamamlayamadı. Oturduğu koltuğa yığılıverdi. Elindeki defter yere yuvarlandı, içinden üç-beş fotoğraf dağıldı.

Ağıt tüm çıkmaz sokağı kapladı. Yıllar önce de cepheden büyükbabaları oğullarıyla şehit düştüğü haberi geldiğinde de aynı ağıt yakılmıştı.