Sadece Rüya - EMİNE EBRU
Yol kalabalık ve toplu taşım araçlarıyla lüks otomobillerin farkının kalmadığı trafikte bunalsam da bir tatlı huzurla gelmiştim evime, vakit epey geç olmuştu. Tartışmalı geçen bir toplantının ardından şirketimiz adına olumlu kararlar alınmıştı. Bundan şirket çalışanları ve işverenleri olmak üzere hepimiz karlı çıkacaktık. En azından öyle umuyorduk, iyimserdim. Yorgunluk olsa da yüreğimin ferahlaması mutlu kılmıştı beni.
Anahtar her zamanki gibi kolay açmamıştı kapıyı, bir elimde
çantam, içinde evraklarım, dosyalar falan dökülmüştü yere. Bir film karesi
olsam evde birilerinin olduğundan şüphelenebilirdim. Nedense filmlerde bir
kredi kartıyla ya da tokayla kolayca açılan kapılar elimde anahtarım varken
bana zor açılıyordu. Biraz daha uğraşla açtım kapıyı ve dökülenleri topladım ve
bir an önce ayağımı vuran ayakkabılarımdan kurtuldum. Sahi neden bu
ayakkabıları giyiyordum hala? Ceketimi çıkardım, terliklerimi ayağıma geçirmek
bile istemedim, kapıyı da içerden kilitledim.
Koridorun ışığını yakarak yatak odama doğru ilerledim,
elbisemi ve çoraplarımı da çıkardıktan sonra banyoya girip duşumu aldım.
Saçlarımı kurutup pijamalarımı giydim,
mutfağa yöneldim. Karnım çok aç değildi, toplantıda aperatif bir şeyler
yemiştik. Buzdolabını açıp baktığımda bir gün öncesinden yaptığım çikolatalı
pudinge gözüm ilişti. Yaptım ama yiyememiştim, mis gibi görünüyordu ve yemeden
edemezdim, çekmeceden bir tatlı kaşığı çıkararak bir tepsi içine koydum, yanına
da çerez aldım ve salona geçtim.
Salonda televizyon karşısında ikili koltuğun üzerine oturup
tv kanallarını dolaşmaya başladım. Haberler pek iç açıcı gelmedi, hava durumu
yağmurdan bahsediyordu, diziler çekilmeyecek haldeydi, müzik kanallarındaki
popüler müzik beynimi tırmalamıştı, neyse ki bir film bulabilmiştim. Bu arada
pudingi öyle bir hızla yemişim ki, yerimden kalkıp da buzdolabından ikinci
kaseyi aldığımda iradem yerinde değildi. Onu da hızla yemeye koyuldum, filme de
kaptırmıştım kendimi. Kapının anahtarla kurcalandığını fark ettim ve bir an
ürktüm. Her şey bu andan sonra başlamıştı.
-Kapıyı zorladığımı
duyuyorsun da neden kalkıp açmıyorsun!
-Bu saatte gelebilecek
olmanı hiç tahmin etmiyordum hayatım..
-Hangi saatte
geleceğimi sana mı soracağım!
-Sarhoşsun sen, neden
içtin ki bu kadar?
-Bak hâlâ hesap soruyor,
kalk da bana bir şeyler hazırla
-Tamam yemeği
ısıtırım, gerçi ben de çok yorgunum..
-Ne diyorsun kadın
sen, asabımı bozma benim, geç mutfağa..
Yemeğini ısıtıp yanına da buzdolabından garnitür bir şeyler
çıkarmıştım. Önce sıcak dedi, sonra tuzsuz dedi, karnım doymadı dedi ve tabağı
masaya çarptı ne olduğunu anlamadan. Umursamadım salona geçtim ama mutfaktan
gelen seslerin ardı arkası kesilmiyordu, merakla koştum yeniden. Masadaki her
şeyi devirmişti, dolaptaki bardakları yere savuruyordu. Buz kesmişti elim
ayağım.
-Görüyor musun bak,
kocanın karnını doyurmamanın sana getirisi bunlar, hadi topla bakalım sabaha
kadar!
-Deli misin sen? Neden
yaptın ki bunu, anlamıyorum seni..
-Çok konuşma, topla
hadi..
-Kalsın, uykum var
yatmak istiyorum ben.
Yatmak için odaya doğru giderken koridorda kolumu tuttu, tüm
şiddetiyle bastırıyordu, kurtulmak için can havliyle çektim. Oldukça öfkeliydi
ve ben gerçekten anlam veremiyordum.
Bir şey söylemeden odaya girdim, arkamdan geldi, bu sefer
iki kolumu da yakalamış, sıklaşan nefesini yüzümde gezdiriyordu.
O hızla yatağa attı, üzerime çullandı, onu iterek kalktım,
elbise dolabının önünden odanın dışına doğru kaçacaktım ki benden önce kapıya
dikildi. Suratıma bir tokat attı, savrulmuştum. Bir tokat daha atmak için elini
havaya kaldırmasıyla onu tutmam arasında saniyeler vardı. Daha hiddetlenmişti,
bileğimi sert bir hareketle ters çevirerek kurtuldu. Ben de uzaklaştım. Hızla
yanıma yaklaşıp saçlarımdan çekti, canımın acısına değil içimin yanışına
kilitlenmiştim. Bir tokat da ben attım, beklemiyordu, şaşırmıştı ama çabuk
toparlanıp bir tokat savurdu, yüzüme gelmesin diye çektiğimde boy aynasının
önünde olduğumu fark etmiştim ve o hızla eli aynaya gelmişti. Paramparça
olmuştu ayna, cam kırıkları etrafa dağılmıştı. Elinden süzülen kanlar koluna
üzerine ve yerdeki halıya akıyordu.
İçim çekilir gibi olmuştu hemen banyodan temiz bir havlu
aldım geldim, kanayan yere bastırdım, gardı düşer gibi olmuştu. Bir müddet
yerde öylece yattı. Elinde cam kırığı var mı diye bakmak için yaklaştığımda
diğer eliyle beni altına aldı. Yerlerdeki kırıklar sırtıma battı, ben de
kanıyordum. Elinden akan kanlar ise yüzüme, gözüme, göğsüme doğru iniyordu.
Üzerimden inmesi için yalvarıyor, ben yalvardıkça da daha fazla ağırlığını
veriyordu.
Saçlarımdan tutup ısırmaya başladı, yüzüne tükürdüm olmadı,
bir taraftan da canım yanıyor, bayılacak gibi oluyordum. Son bir gayretle onu
üzerimden atmaya çalıştım. Çalan kapının sesiyle durulmuştu, bunu fırsat
bilerek ittim, sürüklenerek kapıya yöneldim, bu sefer de bacağımdan tuttu,
diğer elinde kocaman bir ayna parçası vardı ve ayağıma doğru yöneltiyordu.
Avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım ve gelen her kimse yardım edin diye
seslendim kapıya doğru.
Elindeki koca cam parçasıyla ayağımı kesince başım dönmeye
başladı ve gözlerim kapanır gibi oldu, sıcak sıcak bir şeyler akıyordu
bileğimden, yerimden kıpırdayamaz olmuştum. Kırmızı renge boyanmıştı her taraf
ve en son gördüğüm şey onun üzerime doğru yanaştığıydı.
- Korkma bebeğim, ben geldim. Burada uyuyakalmışsın, üzerin de açık.
- Nasıl yani ya, ne oluyor bana, nerdeyim ki?
- Salonda tabiî ki.. Gel hadi götüreyim seni yatağına.
- Ne zaman geldin ki sen?
- Az önce, kapıyı çaldım ama duymadın, anahtarla girdim ben de.
- Ahh canım ya, ben çok kötü bir rüya görüyordum. Bir daha asla 2 kase puding yiyerek uyuyakalmam, hatta uzun süre puding yapmama izin verme!
- Korkma bebeğim, ben geldim. Burada uyuyakalmışsın, üzerin de açık.
- Nasıl yani ya, ne oluyor bana, nerdeyim ki?
- Salonda tabiî ki.. Gel hadi götüreyim seni yatağına.
- Ne zaman geldin ki sen?
- Az önce, kapıyı çaldım ama duymadın, anahtarla girdim ben de.
- Ahh canım ya, ben çok kötü bir rüya görüyordum. Bir daha asla 2 kase puding yiyerek uyuyakalmam, hatta uzun süre puding yapmama izin verme!