Volga Hüznü


Daha her şey belirsiz, tek yazılı sözcük yok. Hiçbiri söze dökülmedi.... sanırım, usul usul canlanıyor.... sözcüklerin ötesinde.... içimde hala yaşayan, yaşamakta olan birşeylerin küçük küçük parçacıkları.... istiyorum ki, tümüyle yok olmadan.... “Rusya” anılarımı canlandırmak.... gerçekten, nasıl gerçekleştiklerini unutmadan da, onları tekrar canlandırmak istiyorum. Birşeyler vardı hep dalgalanan, değişen, kaybolan.... Ben el yordamıyla, körlemesine yol alırsam, hep arayarak, hep birşeylere doğru... neye doğru? Aradığım ne? Bir şeye benzetemiyordum... hiç kimse anlatamaz... o anılarım ellerimden sıyrılıp, kaçmadan, ben tüm gücümle yakalamaya çabalayacak, onları tutacak, onları itecek... nereye? Nereye olursa olsun, yeter ki gelişmesine, ya da belki yaşayabilmesine elverişli bir ortam olsun.
“Anılarımı bekliyorum, gözlüyorum, merdivenlerde, sokaklarda, çektiğim fotoğraflarda, aldığım kehribar kolyede, kalpakta, not aldığım defterimde, Rusya gezi kitabımda, uykumda, düşlerimde, kapının önünde ayak seslerini dinliyorum... İşte geldiler, kapı çalındı; koşmak istiyorum... ve yazmaya başlıyorum. Şimdi.
“ŞİMDİ” ile tanıştığımda onu heyecansız, tekdüze buluyorum. Sözcüklere kendini yeterince vermediğini hissediyorum... Hep aynı imge, değişmeyen... çıkmamak üzere belleğime kazınmış. Bu değişmeyen hayalin hiçbir albenisi yok. Oysa ben hayallerimle oynamak, onları değiştirmek, onları okşamak istiyorum; sözcüklerle onlarda dolaşmak, ama usulca... “Şimdi” ye zarar vermekten öyle korkuyorum ki...
 “GEÇMİŞ” ipek tüylü, sıcacık, yumuşacık, sevecen, sevgi dolu kimi zaman nostaljik, hüzünlü ve özlem yüklü. Geçmişe koşuyorum. Hep benimle yatıyor geceleri, ipek tüylü başı yastığımda, başımın yanında, yuvarlak burnu, küçük, parlak gözleri çarşafın üstünden görünüyor... onu orada, yanımda hissetmezsem uyuyamam; onsuz hiçbir yere gitmiyorum, yolculuklarımda hep benimle beraber.
“GEÇMİŞ” in kaygan, yumuşak dokusu ile “ŞİMDİ” nin durağan dinginliğinde dans ediyorum.
“ANI” genç bir erkek gibi giyinmiş olarak odaya giriyor. Başında melon şapkası var; küçük bukleler ensesine dökülüyor... gözlerinin çok açık mavi rengi sanki saydam... şaşırmış bekliyoruz, gülüyoruz; böyle giyinmiş olarak ne kadar komik görünüyor. Yaklaşıyorum ona. O da bana doğru geliyor, balolarda hanımların önünde yapıldığı gibi önümde eğiliyor, elimi tutuyor, yerimden kalkıyorum. Belime sarılıyor, güzel, neşeli şarkılar söyleyerek benimle birlikte dönüyor, gitgide daha hızlı dönüyoruz; ayaklarım yere değmiyor artık, başım dönüyor, mutluluktan gülüyorum... sonra divana götürüyor, bırakıyor beni, yanıma çöküyor; bir çocuğunki gibi yuvarlak yanakları pembe pembe, göğsü inip kalkıyor, başını geri atarak kanepenin arkalığına bırakıyor, hala nefes nefese, gülümseyerek mendiliyle yelpazeleniyor.
Yeniden dans etmeye başlamasını o kadar istiyorum ki...
Tarih 7 Haziran 1998’i gösteriyor. Bir yıldır planladığım Rusya gezim nihayet gerçekleşiyor. Günümüzde “Novoya Rossiya”’dan ve “Novi Roski”’den söz ediliyor. Yani “Yeni Rusya” ve “Yeni Rus’tan. 1991’de Sovyetler Birliğinin dağılmasından ve komünizmin çökmesinden sonra Yeni Rusya’yla tanışacaktım. 1991’deki değişim, Bolşevik ihtilali,  Gorbaçov dönemi ve koskoca bir Rusya tarihi duruyordu karşımda. Gezime ne kadarını sığdırabilecektim, ne kadarını anlıyabilirdim bu on günlük gezimde?



Yorumlar