Rec


REC

"Ne olursa olsun siyah," diyor Çiğ/Dem dudağının köşesine yerleşen muzur gülümsemeyle telefonu kapatırken...
Renklerin değişimi her ne olursa olsun siyah, dokunulmayan her renk siyaha dönüşür, tutkuyla değil pislikle dönüşüm bu... En alı al, moru mor renkler bile kirlenmiştir ahlaka, kurallara inat, biliyor bunu... O ses de biliyor bunu, farkında...
"Farkındalığını kutsamalı... Ne zaman? Sonra düşünülmeli..."
Şimdi sesin içine bıraktığı parlak karalığı akıtmadan temizlenmek istiyor, dün geceden beri üstünde dolaşan bakışları atmak istiyor... Yakışmıyor hiçbiri, hepsi iğreti, hepsi olağan...
Tüm deliklerini kapatmak istiyor sudan önce. Kapansın, kapansın ki akmasın içindeki grilikten bulaşan karalık...
"Buhar banyosu halvetleri yaşamalıyım," diyor şımarıkça, bir omzundan düşmüş t-shirt'ten dışarı çıkan memesine bakarak. Dikleşmiş ucu. Sebebi var elbet, koyu gri sesin sahibi bunun nedeni. Siyah değil henüz, kokusu sinip eti değmeden hiçbir renk siyaha dönüşemiyor çünkü Çiğ/Dem’in evreninde.
Ne ukalaca bir tanım bu: "Evren..." Ne kadar da büyük görüyor bu kadın kendini... Oysa sonsuzlukla özdeşleştirdiğinde ruhunu, bedelini boşlukla ödüyor o, kimse görmüyor ve bilmiyor parçalanmalarını... Katrelere bölünüp tüm olma çabası Çiğ/Dem’in yapmaya çalıştığı sadece...
"Islaklığın ne kadar özel bir şey olduğunu herkes bilmiyor, ne güzel!" diye geçiriyor aklından damlaların vücudundaki seyrü seferine dalarak.
Sesi, zihninden önce çalışıp sözcüklere dönüşüyor. Sözcükler birer ikişer düşüyor yere, çarpıp kulağına doluyor. Almaya yelteniyor yerde kalanlardan birini, eğiliyor. Su birikintisine düşmüş o sözcüğe takılıyor gözü, dokunmadan iyice bakıyor, gözlerinin dokunma duyusunu doyuruyor. Diz çöküyor yere, parmağıyla suda gezinen sözcüğe dokunuyor, parmak ucuyla bastırarak sözcüğü uysallaştırıp, helezonik devinimlerle suyun içinde çeviriyor. Bir parça da tadına bakıyor parmağını ağzına götürerek:
 "Mmmm Meta-lik..."
Yansımasını görüyor sözcükte, gülümsüyor, evrendeki tüm gülmelerden çalarak... Avucunun içine alıyor, nefesinin sıcaklığıyla buharlaştırıyor Meta-lik sözcüğü... Oluşan buhara adını yazmak istiyor raks ederek üzerinde, vazgeçiyor:
"Henüz değil!!." diyor umarsızca, içindeki sabırsızlığı eliyle itip diplere bastırarak.
Gülüşüne buluyor sözcüğü, gökyüzüne bırakıyor dilek niyetine, parlaklığı gözünü kamaştırıyor... Uzun kirpikli kara gözlerini kısıyor... Boşluktaki sesle kendine gelip, sözcüğe bakıyor:
"Uçmuş!" diyor şaşkınlıkla.
Ses... İrkiliyor... Kapı... Ardından ıslak izler bırakarak sesin geldiği yere yöneliyor... Kapının dürbününe uzanıyor gözleri: Yorgun ve esrik bir yüz görüyor. Küçülmüş, yorgunluktan tanımsız bir yüz.
"Mercekten daha da uzak ve küçük görünüyor, uzak ve küçük oldugunu biliyor mu acaba? Tanımsız yüze suretimi sunmadan bezlerle kapamalıyım etimi, bu küçük şey bana hazır değil," diyor şımarıkça ve dudağının köşesine yerleşen muzır bir gülümsemeyle
Kapı... Aralık... Soru işareti yerleşmiş koca bir çift göz sunuyor adama, sözcükleri ziyan etmeden Çiğ/Dem.
"Çiğdem Keskinbıçak?"
"Çiğ/Dem," diyor sert ve huysuz bir vurguyla.
Soru işareti adamın gözüne zıplıyor kancasını tanımsız adamın gözbebeklerine geçirerek...
"Gözünüze kan oturmuş, misafirperversiniz çok," diyor Çiğ/Dem.
"Paketinizden sıçradı, iyice temizleyemedim. Davet bile etmemiştim aslında, sürpriz oldu bana bu kırmızılık Bayan Çiğ/Dem Keskinbıçak."

İsmindeki bu tezatı başkalarının ağzından duymaya her zaman bayılıyordu: Çiğ/dem... Bir çiçeğin naifliği ve nezaketini, sabahın er vaktine saklayan bir damlayı, sert bir cisimle gizlemeye çalışmaktan öte değildi isminin sesleri.
"Geldi işte, tam da ıslakken," diyor adamın şaşkın ve yorgun bakışlarına aldırmadan.
"Hala soru işareti damlıyor gözünüzden tanımsız bay, alınız ve gidiniz kancasıyla, ruhumu oyalamayınız."
"Cevaplarım yok sizin sorularınıza Bayan; gideyim ben, virgülümü kapının önüne park etmiştim zaten."
Kapattığı kapının hemen arkasına oturuyor, yere. Yaramaz bir çocuğun hunharlığıyla yırtıyor naylonu... Siyah...
 "Ne olursa olsun siyah, biliyor bunu, farkında," diyor...
Bırakıyor elinden siyahlığı... Üstüne başına sürüyor elinde kalanları.
Annesini hatırlıyor, ne güzel okşardı saçlarını nefesini yüzünde hissettirerek, savunmasızlığını bir tek annesine haykırırdı, tüm renklerin siyah olduğunu bilmeden önce... Siyah... O... O koyu gri sesin elini, izini, terini, kokusunu barındıran, O sesin avuçlarında yok olan siyah paket... Nedensiz bir korku...
"Annem... Aidiyetim en çok ve tek sana yakışıyor..... Keşke hep yanımda olsan... Hayal kırıklığımın rengi neydi annem?"
O... Ses... Gri... Dokunamıyor Çiğ/Dem siyah pakete... Ürküyor...
Kıpırdıyor... Sanrı mı bu?.. Siyah paket kıpırdıyor...
"Hadi dokun ona çiçeğim, benim sana dokunduğum gibi tutkulu bir şefkatle annem."
"Korkuyorum! Hayal kırıklıklarımı gizledim anne, batar içime çıkarırsam... "
"Korkma... Bırak... Gri ses, bir duman olsun, dudak uçlarının arasındaki nefesle dolsun odana... Hadi, naiflikle bezediğim hırçın çiçeğim..."
"Korkmuyorum annem, korkularımı beyaz bezler gibi bağladım adak niyetine uçurtmalara... Bak, bak görüyor musun, kıpırdıyor siyah paket... Anne, anneeeeeee!!"

Sesler duyuyor Çiğdem... Çıtırtı... Açılıyor bantlar yavaş yavaş...
Yerde hâlâ Çiğdem... Yeri seviyor... Yerleri seviyor... Altları seviyor beyazlıkta sergilediği vakurluğa inat...
"Şefkate de ihtiyacın var değil mi? Annem öğretti bana, sunayım sana... Şşşttt, sakin ol... Dokunuşum dinginleştirsin seni, etim ateşini körükleyecek nasılsa..."
Açılıyor...
Kırmızı...
Rec...
Avuçlarımda...
Onun da avuçlarındaydı saatler öncesinde...
Haz...
Garip...
Ürkek...
Esrik...
Başıboş...
Umarsız...
Kimliksiz...
Rec...
"Çevir... Sondan 6. sayfa..."


Başlangıcı sondan yapmak... Gri sese yakışan...
Araf...
Sayfa... lar....
Rec...
Benim... - im...
Bizim... - im...
İm...
Aidiyat...
Siyah...
Simsiyah...
Külden adam...
Camdan kadın...



ÇİĞ/DEM KESKİNBIÇAK
Yer: Gözünü sevdiğimin İzmir’i...
Zaman: Tüm anlamları, alfabe hırsızı bir adamla boyama zamanı.


Kadın Yazarlardan Kadın ÖyküleriOkul Mazeretleri