Milgram Deneyi; “Lütfen devam edin!”


"İnsan en zalim hayvandır." Friedrich Nietzsche

Maddi sıkıntılar çeken, hayatını düzene sokmayı bir türlü beceremeyen iyi bir adam düşünün. Her şeyin kötüyü gittiği bir anda aldığı teklifle tüm hayatı bir anda değişen bir adam. Elliot’un günün birinde telefonu çalar on üç bölümden oluşacak bir yarışma programına katılmak isteyip, istemeyeceği sorulur. Elliot, gizli kameralar vasıtasıyla izlenecek, her bölümde verilen görevleri yerine getirecek ve her başardığı aşamada banka hesabına ödemeler yapılacaktır. Görevlerin her biri, bir öncekinden zorlu olup, para ödülü de o derece artış gösterecektir.
2014 yapımı 13 Sins (13 Günah),  Chookiat Sakveerakul’un yönettiği, 2006 Tayland yapımı 13: Game Sayawng (13 Ölüm Oyunu) adlı filmin tekrar çekimi. Her iki filmde de ödüle ulaşmak için zorlu bir mücadeleden geçen iki masum karakterin, otoriteye itaat ederken yaşadıkları değişime,  oyunların derecesi arttıkça insanlıktan çıkışlarına tanık oluyoruz.
Sineği yakala, öldür ve ye komutu ile başlayıp, hayal gücünün sınırları zorlayan şeytani görevlerle karşılaşan oyuncular, sıradan bir insanın koşullara bağlı olarak bir canavara dönüşebileceği tezini doğrular niteliktedir.
Gerçek hayatta ucunda bir ödül olmaksızın otoriteye itaat eden, masum insanlara işkence yapan pek çok zalim var.  Emirlere uydukları gerekçesiyle diğer vatandaşları katletmiş, görevlerini yaptıklarını düşünerek insanlıkların çıkmış binlerce kişi.

“Bu satırları yazdığım esnada, üstümden beni öldürmeye çalışan uçaklar geçiyor. Bana kişisel olarak düşmanlıkları yok, benim de onlara. Onlar sadece, nasıl derler ‘görevlerini yapıyorlar.’ Çoğu eminim ki gerçek hayatlarında asla cinayete teşebbüs etmeyecek kadar kibar, yasalara uyan kimseler. Öte yandan, biri beni parçalara bölmekte başarılı olursa, bundan böyle uyku da uyuyamayacak.” 
George Orwell

Avrupalı Yahudilerin, Nazilerce soykırıma uğraması tarihin en kirli eylemlerinden biridir. Nazi subayları üstlerinden aldıkları emirler ile vicdanları arasında bir seçim yapmak zorunda kaldıysalar, bu seçimin kazanan tarafı otoriteye itaat olmuştur.
20. yüzyıl psikolojisinin en ünlü ve tartışmalı figürlerinden biri olan Stanley Milgram, Nazi savaş suçlusu Adolf  Eichmann'ın Kudüs'te yargılanmaya başlamasından sonra yaptığı deneyle şu soruya cevap aradı;
" Eichmann ve soykırımda yer alan milyonlarca asker, sadece emirlere itaat ediyor olabilirler miydi? Hepsi bu suça ortak sayılmaz mı?”
1960’ların başlarında, Yale Üniversitesi’nde araştırmacı olan Stanley Milgram, bir “şok makinesi” yaptı ve insanların; kendileri gibi sıradan insanları cezalandırırken ne kadar ileri gidilebileceklerini görmek için bir gazete ilanıyla kendine denekler aradı. 20-50 yaşları arasında gönüllülerin katılımıyla oluşacak deneyin karşılığında, katılımcılara 4.50$ ödenecektir. Denek, deneyi yarım da bıraksa, bu parayı almaya hak kazanacaktır. 
 Yüzlerce sıradan Amerikalıyı bir bodrum laboratuarına sokup deneylere başlayan Milgram, deneklere deneyin gerçek amacını açıklamaz. Denekler “öğrenmede cezanın etkisi” üzerine yapılan bir deneyin parçası olduklarını sanırlar. Katılımcılardan birinin öğretmen, diğerinin ise öğrenci rolü üstleneceği söylenir. Öğretmen olan denek, öğrenci deneğe sözcük çiftlerinden oluşan bir liste okuyacak aldığı her yanlış cevap karşılığında öğrenci deneği elektrik şoku ile cezalandıracaktır.
Katılımcıların bilmediği noktalardan biri de öğrenci denek rolünü aslında projenin bir parçası olan aktörlerin oynadığıydı. Gelen denekler her koşulda öğretmen rolünü üstlenmek durumundaydılar. Deneyin asıl odak kişisi öğretmendir. Öğrenci denek bir sandalyeye oturtulup, hareketlerini kısıtlamak amacıyla kolları sabitlenir ve bileğine bir elektrot takılır. Bu yapılan sözde işlemleri gören öğretmen denek, gerçek deney odasına alınıp, elektro şok jeneratörünün önüne oturtulur.
Cihazda yatay olarak sıralanmış, 15 Volt’tan 450 Volt’a kadar 15’erlik aralıklarla çıkan 30 düğme vardır. Cihazda “HAFİF ŞOK”tan, “TEHLİKE- AĞIR ŞOK”a kadar ayıran etiketler de mevcuttur.
Aslında hiç elektrik şoku almayan öğrenci denek aktörler verdikleri her yanlış cevapta, aldıkları elektriğin acısıyla seslerini biraz daha yükseltirler. Deneğin amacı emri almış deneğin, kurbana uyguladığı şiddeti hangi seviyeye kadar götürebileceğini görmektir. Aktörden gelen acı çığlığını duyan öğretmen denek her tereddüt ettiğinde, otorite ona devam etmesini emreder.
  1. Lütfen devam edin.
  2. Deney gereği devam etmeniz gerekmektedir.
  3. Devam etmeniz gerçekten çok önemlidir. 
  4. Başka seçeneğiniz bulunmuyor, devam etmek zorundasınız.

Deneyin sonunda, deneklerin %65'i,  otoriteye itaat ederek,  450 voltluk en yüksek derecede elektriği öğrenci konumundaki aktöre uygulamıştır.
Milgram ulaştığı sonuçları açıklayan iki ana kuram geliştirdi.
Uyum Kuramı; Karar verme konusunda, özellikle bir kriz ortamında karar verme konusunda hiçbir deneyimi veya yeteneği olmayan bir denek, kararı gruba ve gruptaki hiyerarşiye bırakır. Grup bir davranışsal model oluşturur.
Araçlaşma Kuramı; Milgram’a göre, “itaatin özü, bir insanın kendisini başka bir insanın isteklerini gerçekleştiren bir araç olarak görmesi, böylece kendi davranışlarından kendisini sorumlu hissetmemesidir. Kişinin bakış açısındaki bu kritik kayma gerçekleştiği zaman, itaatin tüm öznitelikleri bunu izler”. Bu temel olarak askeri açıdan otoriteye saygının temelidir; askerler üstlerinin emirlerini ve komutlarını, sorumluluğun subaylarda olduğunu bilerek yerine getirirler.
 İtaat ederken sorumluluğun kendisinden çıktığını hisseden, bir görevi yerine getiriyor olmanın egosuyla büyük bir güce hizmet ettiğini sanan insanoğlu, yıkıcı bir yok etme sürecinin de parçası olabiliyor.       
Platon’dan Hobbes’a kadar otoriteye itaat kavramı tüm dönemlerde analiz edilmiş, ahlaki yargılar ve vicdanın üstünlüğü ne denli etkin olup, olmadığı sorgulanmıştır.
XVIII. yüzyılda "Otorite doğaya aykırıdır” diyen Godwin’in aksine, insanın doğası, otoritenin ‘gizli çekiciği’ altında ezici güç olmayı sürdürüyor. Tarihin sadistler antolojisi, sayfalarını çoğaltmaya devam ediyor.